Göçmen Olmak!

12 Temmuz 2016 Salı |


Oktay YILMAZ 

Sürekli yuvarlanan bir taş gibi neredeyse hiç yosun tutamamak, hiç yer edinememek demektir göçmen olmak. Sürgün geçmişinden kalan yaralarının yer yer kanamasıdır göçmen olmak. Mutlusundur ama hep içinde bir sızı, hep içinde bir acabayla yaşarsın. 
Önce ayakta durmak için çabalarsın; yaşama tutunmak için çalışırsın. Sonra… Zaman artık dönmek için çok geç, kalmak için ise erken olmuştur. Doğdun öz vatanın yabancı, yabancı vatanın öz yuvan olmuştur. 
Hiçbir kimseyi tanımadan göç ettiğin şehirde gün gelir selam vere vere yürürsün yollarında. Yeni doğumlar hayat verir göçmen ailesine. Ve nasıl olduğunu anlamadan mezarları doldurmaya başlarsın bir bir… İşte o günde artık her türlü karar için geçtir. Neresi vatan, neresi sıla duygular birbirine karışır. 
*** 
Zor zanaattır göçmen olmak. Bir o kadar zor iştir göçmen çocuğu olmak. Asıl sizin istikbaliniz için göç edilmiştir; yeni yurtlar bulunmuş, yollara düşülmüş, sınırlar aşılmıştır. Ve bir gecede sizin bütün hayatınız değişmiştir. 89 ve sonrasında bu düşünceyle, ‘çocuklarımız daha iyi yaşasın’ diye İskandinavya kıyılarından Anadolu bozkırlarına kadar tüm Avrupa kıtasına ve hatta Kanada’dan, Amerika, Avustralya’ya dağıldık. 
Bulgar asimilasyon baskısından kurtulmak isteyen Bulgaristan Türkleri yeni nesli çil yavrusu gibi dağıttı. Kimimiz Kopenhag’ta kimimiz Isparta’da yeni yeni yaşamlara sarıldık. Birbirimizden kopuk ama Türklük bilinciyle ve yurdumuz Balkan topraklarına sorumluluğumuzla yaşamaya devam ediyoruz. 
*** 
21 Ağustos 1989 gecesi sınırın kapanmasına dakikalar kala Türk ana topraklarına giriş yapmış göçmen bir ailenin 9 yaşındaki korkak göçmen çocuğu olarak bütün hayatım boyunca hep o kırılma anını düşündüm. O gece o sınır geçilmese ne olurdu? Yaşamım nasıl olurdu? Şimdi nerelerde olurdum? 
Sadece 9 yaşında olmama rağmen hep hayalini kurduğum Türkiye’ye nihayet kavuşmuştum, kavuşmuştuk… Ama asıl zorluk bundan sonraydı. Özlemini duyduğun bir Türk yurdu, ama yaşam biçimini hiç bilmediğin bir ülke. İçten bir sevdayla sevdiğin Türkiye, ama yaşama sistemini hiç bilmediğin bir ülke. Görmeden çok sevdiğin bir Türk halkı, ama senin hiç bilmediğin etnik ayrılıklar… Bunları bir çırpıda algılamak, kabullenmek ve yaşamına adapte etmek kolay değil. Uzun bir mücadele süreci; “Ben Bulgar değilim, Bulgaristan Türküyüm”, “Bizimkiler oraya gitmemiş, biz Osmanlı döneminde Balkanlara yerleştirilen Türkmen kıyı boylarının torunuyuz”, kibrit kutusu kadar inşa edilmiş gettolarda kendi paranla satın aldığın evi devletin hediye etmediğini anlatma çabası… gibi gibi… 
Toplumun bütün ön yargılarına ve bilgisizliklerine rağmen Türkiye’de göçmen olarak yaşadık; sadece vatanımıza bağlılık gösterip sadece çalıştık, çok çalıştık… Kimsenin tavuğuna kış demedik ama kimseye de boyun eğmeden kendimizi kabul ettirdik. 
*** 
Dedim ya ‘sınırı geçmesek ne olurdu’ sorusu kafamda dolanıyor. Bugün ise geldiğimiz nokta gönül kırıcı! Türkiye’nin göç sorunu bizim üzerimizden tartışılıyor. Suriyeli mültecilere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesine argüman olarak seçilmek biz Balkan göçmenlerini yaralıyor. Bu noktaya gelmemiz oldukça can sıkıcı. 
Biz, öz Türk olarak anavatanımızda sadece göçmen olduk, göçmen gibi yaşadık. Ne bir sokak köpeğini tekmelerle öldürdük, ne yerleşik ahaliyle kavga ettik, ne de bomba yaparken bombayı elimizde patlattık… 
Çünkü göçmen olarak yaşamak kavga etmek, yasadışı işlere buluşmak değildir. Göçmen olmak yaşam mücadelesi vermektir, ayakta kalabilmektir. 
Savaştan kaçtıkları için hayat mücadelesi vermeye çalışan Suriyelilerin birçoğunun agresif tavırları ise hiç de göçmen kimliğine uymuyor. Yerleşik topluma ayak uydurmak yerine kendi kültürünü zorla kabullendirmek göçmene yakışır iş değil! 
Biz, Bulgaristan Türkleri sadece onurumuz ve ismimiz için yaşarız. 
Eğer katil, hırsız, dilenci, asalak gibi yaşamayı kabul etmiş bazı Suriyelileri vatandaşlığa geçirmek için örnek gösterileceksem ben vatandaşlığımı bırakmaya hazırım! 

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.